18 Kasım 2010 Perşembe

"DOĞUDAN BATIYA", ANADOLU ATEŞİ’NDEN SHAMAN DANS TİYATROSU’NA






Berna Kurt, 18 Kasım 2010


14 Kasım 2010’da Büyükçekmece Belediyesi Atatürk Kültür Merkezi’nde Shaman Dans Tiyatrosu’nun “7 Bölge’den 7 Tepe’ye / Doğudan Batıya” gösterisi sergilendi. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı Sahne ve Gösteri Sanatları Yönetmenliği’nin projelerinden biri olarak sergilenen gösteri yaklaşık 70-75 dakika sürdü ve 40’a yakın dansçı sahneye çıktı. 2004 yılında kurulan Shaman aynı proje kapsamında, farklı kültürlerden ve yaş gruplarından kişilere yönelik halk dansları atölye çalışmaları düzenleyip, dans, ritim ve müzik alanında eğitimler de veriyor. Kendi tabirleriyle “yerel-ulusal-evrensel geçişliliğini temel alarak, İstanbul’da yaşayan geleneksel dansların ve farklı dans disiplinlerinin harmanlandığı eserler sergiliyor”. Topluluğun dikkat çeken bir özelliği, proje kapsamında ortak çalışma yürüttüğü Lozan Mübadilleri Derneği, Şemeş Karmiel Dans Takımı, Maral Dans Topluluğu ve Bahçelievler Belediyesi THM Halk Korosu gibi gruplarla birlikte sahneye çıkacak olması. Bu gösteriler yalnızca İstanbul’un merkezindeki sahnelerde değil, Güngören, Bahçelievler, Kadıköy, Kayışdağı, Büyükçekmece gibi bölgelerde de sergileniyor.(1)

“Riverdance” çizgisi ve Türkiye’deki yansımalarıyla ilgili birkaç söz…


“Doğudan Batıya”, çeşitli dans sahnelerinin kolajından oluşan, geleneksel ve Batılı dans formlarını harmanlayan bir gösteri. Farklı bölgelerin danslarını kısmen sözlü anlatım ve gölge tiyatrosundan da faydalanarak sunan gösteride, 2000’li yıllarda egemen olmaya başlayan yeni bir dans estetiğinin hakim olduğunu söyleyebiliriz. Yani Avrupa’da Riverdance - Lord of the Dance gösterisinden ilham alarak gelişen, Türkiye’ye Sultans of the Dance (ve daha sonra Anadolu Ateşi) ile taşınan formattan (2) bahsediyoruz: geleneksel dans adımlarından beslenen kalabalık ve senkronize danslar, halk danslarının inceltilmiş, belki de “soylulaştırılmış” stilize yorumları, Batılı dansların ve akrobasinin eklektik sunumu, karşıt ritimli dansların art arda sergilenmesinden oluşan ritim düzenlemesi, evrensel temalar, orkestral düzenlemeli müzikal kayıt, ışık şovu, stilize kostümler… vd. İnsan ister istemez türün Türkiye’deki ilk temsilcisi olan Anadolu Ateşi ile karşılaştırma yapıyor. Yakınlarda Anadolu Ateşi - Evolution’ı da seyretmiş biri olarak benzerlikler kadar farklılıkların da bulunduğunu söyleyebilirim. Öncelikle iki grubun dramaturjik tercihleri arasında çok temel paradigmatik farklılıklar yok gibi görünüyor. Her ikisi de Lord of the Dance’in öncülüğünü yaptığı küresel şov formatını takip ediyor ama yaşadığımız toprakların dans kültüründen besleniyor; ayrıca evrensel temalar işliyor ve “hoşgörü” çağrısını dillendiriyor. Shaman’ın gösterisinde bütün renklerin buluşması fikri ile Mevlana’nın ünlü “ne olursan ol, yine gel” çağrısı vurgu alıyor. İlginç bir biçimde her iki gösteride de, otantik kostüm giyilen tek sahne zeybek solosuna ayrılmış. Atatürk’ün de sevdiği ve bizzat icra ettiği bilinen zeybek dansı “milli dans” mertebesine erişiyor. Seyircilerin birlik-beraberlik duygusuna seslenen gösterilerin birinde Türk bayrağı önünde toplu halay çekiliyor, diğerinde ise Atatürk’ün ünlü bir pozu beyaz fona yansıtılıyor. Tabii bu sırada bir alkış tufanı kopuyor.

Shaman Dans Tiyatrosu ve “Doğudan Batıya”


Dansın sunumu kadar üretim biçimine de önem veren biri olarak, seyrettiğim sahnelerin yaratılma sürecini merak ettiğimi söyleyebilirim. Bir “topluluk” görüntüsünün oluştuğunu düşünmüştüm. Virtüozite anlamında tüm kadroya yayılan ortalama bir düzey yakalanmıştı; bununla birlikte öne çıkan dansçılar da bulunuyordu. Sahneler daha çok bireysel ya da toplu doğaçlamalardan besleniyor gibi görünüyordu. Anadolu Ateşi’nin özellikle son gösterisinde ise, ağırlıklı olarak stilize halk dansı adımları icra eden kalabalık bir “corps de ballet”nin önünde Batılı danslar sergileyen solo dansçılar görüntüsünün çok daha hakim olduğunu söyleyebilirim. Shaman’ın web sitesini daha ayrıntılı incelediğimde bu konuya özel olarak önem verdiklerini fark ettim. “Manifesto” bölümünün başlığı “Üretim Sürecimizi Kolektif Bir Biçimde Gerçekleştiriyoruz” idi: “…Shaman Dans Tiyatrosu bünyesinde barındırdığı 40’ı aşkın sanatçıyla bir bütündür. Kooparatif usulü işleyen bir yönetim sistemi bulunan Shaman’ın her üyesi profesyonel sanatçıdır. Birliktelik inancını esas alan Shaman sanatçıları, 5 yılı aşkın zamandır, ortak üretimin ortak hareket etmenin ve bir takım olmanın güzel bir örneğini sergilemektedir.

Bu tercih, geleneksel ve Batılı danslar arasında bir üslup yaratma çabasını da beraberinde getirmiş. Yani eklektisizmin Anadolu Ateşi’nde olduğu kadar belirgin olmadığını söyleyebiliriz. Ağırlıklı olarak stilize yorumlar öne çıksa da, geleneksel danslardaki ince tavır farklılıklarını seyretmekten hoşlanan seyircilere hitap eden bölümler de söz konusu.

Gösteride halk danslarındaki geleneksel kadın-erkek dansı ayrımlarının ötesine geçme çabasından da bahsedebiliriz. Çok net anlaşılan, alternatif bir toplumsal cinsiyet dramaturjisinden bahsedemesek de, erkek ve kadın dansları arasındaki ayrımlarının silindiği sahnelerin varlığından bahsedebiliriz. Örneğin bir savaş sahnesinde Orta Batum dansını erkeklerle birlikte kadınlar da icra ediyordu. Ayrıca kadın dansları, beden teşhirine dayanmayan bir üslupla yorumlanıyordu. Örneğin oryantal dansını seyrederken korktuğum başıma gelmedi: keskin ve güçlü kadın dansları eril bakışı kırabiliyordu; kostümler de bu tercihi destekleyecek biçimde tasarlanmıştı.

Gösteri bütününe baktığımızda, bağımsız gibi görünen sahnelerin, tematik geçişlerle ve merkezdeki bir sevda hikâyesi etrafında birleştirilmeye çalışıldığını görüyoruz. Aynı çifti sürekli farklı aksiyonlarda hareket ederken takip eden seyirciden gerekli bağlantıları kurması bekleniyor. Açıkçası bu bağlantı kurma çabası bazen zorlama kalabiliyor.

Gösteride “geleneksel”in dozunu yüksek tutma çabasından da bahsedebiliriz. Karagöz-Hacivat, Aşık ile Maşuk sahneleri, geleneksel dans tavırlarının sergilendiği bölümler bu çabaya katkıda bulunuyor. Örneğin 9/8’lik danslarda, -piyasaya hakim olduğu şekliyle- oryantal dans etkisi görülmesine rağmen “göbek de atılabiliyor” olması önemli. Keza Anadolu Ateşi’nin son gösterisinde, dans türlerini “melez”leştirmenin bedensel tavırların, hareket inceliklerinin ve güzel ayrıntıların silinmesine de neden olabileceğini fark etmiştim.

Son olarak, müzik yorumlarında orkestrasyon ve Batılı müzikal düzenlemelerin yanı sıra, dans sahneleri için özel olarak üretildiği belli olan, sahneleri besleyen denemelerden de bahsedebiliriz. Örneğin erkeklerin mendil kapışması sahnesindeki esprili müzikal yorum, sahne aksiyonunu besleyen, teatral etkiyi güçlendiren bir işleve sahipti. Türkçe sözlü “soft” Türkü yorumları ile bazen arabeske de kayan yorumlar da bulunuyordu. Ancak bu toprakların müzikal zenginliği sahneye dans zenginliği kadar yansıtılamamıştı çünkü Anadolu’da konuşulan -Türkçe dışındaki- diller yine sessiz bırakılmıştı.

...
1999’da Sultans of the Dance’in (ve sonra Anadolu Ateşi’nin) kurulmasından bu yana sürekli açılıp kapanan dans grupları arasında sürekliliğini koruyabilen tek grup olan Shaman Dans Tiyatrosu, dans piyasasına hakim olmaya başlayan bu türe özgün bir yorum getirecek mi, zaman gösterecek. Kesin olan birşey var ki, geleneksel halk dansları ekip formatının yerini alan bu gösteri türü, hem halk dansı yarışmalarını hem de geleneksel dansların “alan”daki “yöresel” yorumlarını etkilemeye devam ediyor. Ve bu alanda üretim yapan herkesi de kendine göre konumlandırmaya zorluyor.

NOTLAR:

(1) Proje hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. http://www.istanbul2010.org/PROJE/GP_598223. Gösteri takvimi topluluğun web sitesinde bulunuyor: http://www.shamangrup.com/index1.html.
(2) Bu dans formatının kaynağı İrlanda’dır. 60’lı yıllara kadar içe kapalı bir ülke olan İrlanda’da, halk dansları alanında yaygın olan biçim, geleneksel dansların Türkiye’dekine benzer biçimde standartlaştırıldığı yarışma estetiğidir. Zamanla ülke sanayileşir, küresel dünyaya ve Batı merkezli kitle kültürüne açılmaya başlar. 1994’te bir Eurovision gecesinde kısa süreli bir “Riverdance” gösterisi sergilenir. Çok beğenilen bu gösteri zamanla uzun bir gösteri formuna evrilecektir. Artık İrlanda step dansı Batılı bir bakış açısıyla sahnelemektedir. Tap dansını, flamenkoyu, Rus halk balesinı İrlanda step dansı ile bir arada sunan bu yeni format, melez yapısı ve evrensel temaları sayesinde yaygınlık kazanır. Ayrıntılı bilgi için bkz. Catherine Foley, Perceptions of Irish Step Dance: National, Global and Local, Dance Research Journal, Yaz 2001, s. 34-44.
(3) Türkiye’de halk danslarının milliyetçi söylemlerle ilişkisi tabii ki bu gösteri türüyle sınırlı değil; çok uzun bir tarihi var. Ayrıntılı bilgi için bkz. Arzu Öztürkmen, Türkiye’de Folklor ve Milliyetçilik, İletişim Yayınları, 1998.

1 Kasım 2010 Pazartesi

Avrupa’nın Çağdaş Dans Ödülü, iDANS kapsamında İstanbul’da verildi


Berna Kurt, 1 Kasım 2010

iDANS’ın son etkinliği 31 Ekim 2010 gecesi garajistanbul’da gerçekleştirilen Prix Jardin d’Europe (Avrupa Birliği Dans Ödülü) ödül töreni ve kapanış partisiydi. Her yıl ümit vaat eden koreograflara verilen 10.000 Avro’luk ödülün üçüncüsünü, Romen-Sırp sanat kolektifi üyeleri Maria Baroncea, Eduard Gabia ve Dragana Bulut E.I.O adlı eserleriyle kazandı. Performanslarını “pratik çözümlerin ütopik bir kurmacası” olarak tanımlayan grup, sanatta değer üretimi ve bunun yeniden paylaşımı üzerine bir performans sunmuş ve istekli olan seyircileri ortak yaratıcı olarak sahneye çıkarmıştı. Seyirciler bilet fiyatı olarak da “gönüllerinden kopan” miktarı ödemişti.

Ödülün jürisini, festival kapsamında gerçekleştirilen “Kritik Çaba” çalıştayının farklı ülkelerden gelen on katılımcısı oluşturuyordu. Jüri üyeleri, 18-30 Ekim tarihleri arasında sergilenen on bir aday arasından A Mary Wigman Dance Evening eseriyle Fabián Barba’ya ve City eserleriyle Bloom! kolektifine de ikincilik ödülü verdi. İkincilik ödülü, sanatçılara yeni eserlerini hazırlamak için ikişer haftalığına başka bir kentte misafirlik imkânı sağlıyor. Misafirlik programlarının yürütücüleri ise Workshop Foundation (Budapeşte), danceWEB (Viyana), Ultima Vez (Brüksel), Workspace Brussels (Brüksel) ve Cullberg Ballet (Stockholm).

Canlı davul, zurna darbuka geçidiyle başlayan ödül törenini, festivalin sanatsal ve idari yöneticileri Gurur Ertem ve Aydın Silier sundu. Yarışmanın bütün adaylarına, performansları izleyen görsel sanatçı İrfan Önürmen’in kendileri için özel olarak tasarladığı birer eserin verileceği duyuruldu. Sahneye çıkan jüri üyeleri, adaylarla ilgili olarak hazırladığı kısa değerlendirme notlarını da gecenin katılımcılarıyla paylaştı. Professor eseriyle yarışan Maud le Pladec ile Still Standing You eseriyle yarışan Pieter Ampe ve Guilherme Garrido ikilisine de jüri özel ödülü verildi.

Gecede, yakın zamanda yitirdiğimiz tiyatrocu Beklan Algan’a da çağdaş dansa katkılarından dolayı onur ödülü verildi. Daha önceki festivallerde Şebnem Selışık Aksan ve Geyvan Mc Millen’a verilen ödülü, Beklan Algan adına sanatçı eşi ve kızı Ayla Algan ve Sevi Algan aldı. Festival programındaki bir eseri “bu ne boktan dans” ifadesini kullanarak eleştiren ve eseri iki gün çalışarak kendisinin de sergileyebileceğini belirten Hıncal Uluç “en samimi seyirci” ödülünün sahibi oldu. Ünlü bir sitenin güvenliğinden sorumlu olan ve programdaki bir başka eserin gerçekleştirilmesine “çok yardımı dokunan” Murat Pulak Orak da ödül kazandı. Son iki ödülün sahipleri ise geceye katılmadılar.

Gece, ödül töreninin ardından düzenlenen partiyle sona erdi. Partinin DJ’i Tod Ashley (Firewater), müzisyenleri de iKEDİ idi.