29 Ekim 2010 Cuma

Dora Stratou Dans Tiyatrosu Türkiye’deki İlk Performansı İçin İstanbul’daydı


Berna Kurt, 29 Ekim 2010

Yunanistan Dora Stratou Ulusal Dans Tiyatrosu 28 Ekim 2010’da Mustafa Kemal Kültür Merkezi’nde sahne aldı . Yunanistan Ulusal Dans Tiyatrosu, UNESCO Uluslararası Dans Konseyi Sarıyer Şubesi tarafindan davet edilmişti.

İstanbul için özel olarak hazırlanan, toplam iki buçuk saat süren iki perdeli programda 10’a yakın müzisyen 40’a yakın dansçıya eşlik etti. Yunanistan’ın geleneksel dansları ile Konya, Kapadokya ve Trakya bölgelerinden danslar birlikte sahnelendi. “Otantik” kostümlerin dikkat çektiği sahnelerde, farklı bölgelerin dansları, ekip formunda, çoğu zaman yerel tavırları inceltilmiş bir şekilde yorumlandı. Çember danslarının ve ikili yerleşimlerin ağırlıklı olduğu sahnelerde, özellikle ekip başı doğaçlamaları, finaldeki davul bölümü ve sololar seyirciden alkış aldı. Türk ve Yunan bayraklarının arka fona yansıtılmasıyla açılan sahneler, Anadolu müziklerinin art arda sergilenmesiyle son buldu.

“Yunan Dansının Yaşayan Müzesi” olarak bilinen grup, hafta boyunca projeye ev sahipliği yapan Sarıyer Belediyesi bünyesinde ücretsiz Yunan dansı dersleri verecek. Tiyatronun geleneksel nakış ve el işi koleksiyonları, motifler ve örnekleri ile beraber sergilenecek.

iDANS Kapsamında Düzenlenen Sergiye Saldırı


Berna Kurt, 17 Ekim 2010


Dün gece bir iDANS gösterisi daha seyrettim. Her sabah olduğu gibi uyanır uyanmaz e-mail’lerimi kontrol ediyordum; karşıma şöyle bir haber çıktı:[1]

…‘iDANS Uluslararası Çağdaş Dans ve Performans Festivali’ kapsamında Üsküdar, Beşiktaş ve Kadıköy meydanları için planlanan ‘Free Zone Istanbul’ (Serbest Bölge İstanbul) sergisi daha yerleştirme aşamasındayken Beşiktaş Meydanı’nda saldırıya uğradı. CHP Gençlik Kolları üyesi oldukları iddia edilen Kemalist grup sergide beğenmedikleri objeyi devirerek parçaladı. Sergideki 25 farklı objeden birisinde hava meydanlarındaki “ibadet bölgesi” işaretine gönderme yapılıyor ve üç büyük dinin simgelerinin yanında Atatürk’ün resmi yer alıyordu… Atatürk’ün bazı kesimler tarafından bir din gibi algılanıp algılanmadığını tartışmaya açan eser Beşiktaş meydanında bulunan CHP’li bir grubun tepkisini çekti. Başlayan tartışmaya Beşiktaş Belediyesi’ne ait bir otobüsten inen grubun da katılımıyla gerilim arttı. Bu arada tartışma konusu olan eser devrilip yırtılarak parçalandı.

Bimeras Kültür Vakfı yaptığı açıklamada, “ifade özgürlüğüne yapılan saldırıyı kınıyoruz. Bu saldırının Beşiktaş gibi İstanbul’un aydın bir semtinde gerçekleşmiş olması da oldukça düşündürücüdür” dedi. …Serginin sanatçılarından Rosan Bosch şu açıklamayı yaptı:

“Sergideki objelerin herbirinde bir soru var. Bu sorulara farklı yanıtlar verilebilir ve ifadelere karşı çıkıp tartışmak mümkündür. Ancak, tartışmanın mümkün olmaması bazı dogmaların olduğuna işarettir. Buluşup konuşup paylaşacağımız alanlar oluşturmayı hedefleyen bir projede çalışırken böyle bir durumla karşılaşmak beni çok üzdü.

Aynı haber Zaman gazetesinde “Beşiktaş’ta sanata saldırı” üstbaşlığıyla özetlenmişti: “Geçtiğimiz günlerde Tophane’de iki ayrı sergi salonuna gerçekleşen saldırı üzerine tartışmalar sürerken, bu kez CHP Gençlik Kolları üyesi olan bir grup genç, Beşiktaş Meydanı’nda sanatı ayaklar altına aldı.”[2] Bydigi Forum’da da “Sergiye bu kez Beyaz Türkler saldırdı” üstbaşlığı atılmıştı:“Kısa bir süre önce Tophane’de alkol tüketildiği gerekçesiyle bir sergiye yapılan saldırının ardından bu kez Beşiktaş’ta kurulma aşamasında olan sergiye de CHP’liler saldırdı. Saldırıda ‘ibadet gölgesi’ isimli eser parçalandı.”[3]

Olay taze olduğu için haberler şimdilik bu minvalde; genelde olay aynı kaynaktan beslenerek, ufak nüanslarla aktarılıyor. İfade özgürlüğü ihlali konusunda sicili kabarık bir ülkede yaşadığımız için, tahmin edeceğiniz üzere hep yakın tarihli Tophane olayına atıfta bulunuluyor.

Üç sitede de serginin kapsamından kısaca bahsediliyor: “Rosan Bosch ve Rune Fjord’un İstanbul için tasarladıkları sergi, alışılmış işaretleri dönüştürerek kent mekânlarındaki bazı alışkanlıklara ve kurallara mizahi bir bakış getirme amaçlıydı. Sergi böylece özel alan ile kamusal alan arasındaki sınırları incelerken, paylaştığımız ortak alanlarda birbirimizle konuşup tartışabileceğimiz yeni bölgeler yaratmayı hedeflemekteydi.”

Biz de serginin dahil olduğu iDANS Festivali’nin web sitesinden alıntılarla[4], sözü son kez etkinliği düzenleyenlere ve sanatçı/yaratıcılara bırakalım. Projenin içeriği ve hedefi, aslında yaşananları yorumlamak için güzel bir çerçeve sunuyor; yorum size kalmış:

“Danimarka’da yaşayan mimar/tasarımcı ikili Bosch & Fjord, performatif güncel sanat projeleri Free Zone İstanbul (Serbest Bölge İstanbul) ile trafik levhaları gibi gündelik hayatın koreografisini dikte eden işaretleri dönüştürerek kent mekânını farklı kullanımlara açıyor; kamusal alan ile özel alan arasındaki geçişken sınırları araştırıyorlar. Göteburg ve Budapeşte’den sonra İstanbul’a uyarlanan bu proje aynı zamanda uygulamalı ve esprili bir sosyolojik araştırma niteliğinde… Bosch & Fjord sanat, tasarım ve mimariyi harmanlayan, geniş kapsamlı ve çok amaçlı projeler yaratan bir ikilidir. Projeleri, kullanıcılarıyla ve lokasyonlarıyla yakın işbirliği ve diyalog içinde gerçekleştirirler. Böylelikle sanat gündelik hayatın işleyişinin organik bir parçası haline gelir. Ortaya çıkan sonuç sanatın işlevsel, tasarımın anlamlı olduğu projelerdir. Bosch & Fjord formların meydan okumasına ve sorular sormasına olanak veren mekânlar yaratır. Bu projeler nasıl düşündüğümüzü ve nasıl eylemde bulunduğumuzu araştırarak çalışma ve öğrenme metodlarını ve bunların organizasyonunu etkilemeye yöneliktir. Projeler genellikle mevcut oluşumlar ve yapılarda gerçekleştirilerek gündelik hayat üzerinde gerçek izler bırakır. Eski alışkanlıkları ve düşünüş biçimlerini kırarak diyaloğa açmak hedeflenir.”


[1] http://www.sesonline.net/php/genel_sayfa.php?KartNo=55459

[2] http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1041238&title=besiktasta-sanata-saldiri

[3] http://www.bydigi.net/ilginc-konular/403517-sergiye-bu-kez-beyaz-turkler-saldirdi.html

[4] http://www.idans.info/2010/index.php?Festival=idans04&Application=performances&Language=tr&Url=&

11 Ekim 2010 Pazartesi

iDANS, “Kritik Çaba” ve Dans Üzerine Yazmak

Berna Kurt, 11 Ekim 2010

2008 yılının Temmuz-Ağustos aylarında Bimeras Kültür Vakfı’nın desteğiyle ImPulsTanz Uluslararası Dans Festivali’ndeki Critical Endeavour programına katılmıştım. Farklı ülkelerdeki dans yazarlarından eğitim almış, çok sayıda gösteri seyretmiş ve diğer katılımcılarla birlikte Ö1 Prix Jardin d'Europe çağdaş dans koreografları yarışmasının jüri üyelerinden biri olmuştum.(1) Bu sene bu programın üçüncüsü, 18-31 Ekim 2010 tarihleri arasında, iDANS İstanbul Uluslararası Çağdaş Dans ve Performans Festivali kapsamında, İstanbul’da gerçekleştirilecek. “Jardin d’Europe”(2) etkinliklerinden biri olan “Critical Endeavor (Kritik Çaba)”, çağdaş dans ve performans sanatları yazarlığında uzmanlaşmakta olanlara yönelik bir eğitim programı. Dans alanındaki eleştirel pratiklerin sorun, sorumluluk ve sorgularıyla yüzleşerek, hem nitelikli hem de erişilebilir bir eleştirel yazının gelişimine katkıda bulunmayı hedefliyor. Seminerlerinin eğitmenleri ise Gurur Ertem, Jean-Marc-Adolphe, Franz Anton Cramer, Pieter T’Jonck ve Tang Fu Kuen.(3) Çalıştay katılımcıları aynı zamanda 31 Ekim 2010 akşamı verilecek olan “Prix Jardin d’Europe” Avrupa Çağdaş Dans Ödülü’nün de jürisini oluşturuyor.

Türkiye’de sanat eleştirisi dendiğinde, öncelikle sinema ve plastik sanatlar alanları akla geliyor. Özellikle sinema eleştirisi, günlük gazetelerde yayınlanan vizyon filmleri üzerine tanıtım ve eleştiri yazılarıyla, sinema dergileriyle….vb. belli bir yaygınlığa ulaşmış durumda. Aslında sınırlı bir alanda eğitim veren “sanat tarihi” bölümlerinin mezunları da sergi eleştirileri yazıyor, belli dönemlerde sanatçılarla gerçekleştirdikleri röportajları yayınlıyorlar. Gazetelerde bazen müzik yazıları da yayımlanabiliyor, hatta müzik eleştirisi üzerine tartışma bile yürütülebiliyor.(4) Tiyatro eleştirmenliği ve dramaturji bölümünden mezun olan öğrenciler çeşitli internet siteleri ve tiyatro dergilerinde yazı yazabiliyorlar. Dans üzerine kalem oynatan birkaç kişi ise, yazılarını genellikle kendi blogları ve web sitelerinde yayınlıyor. Çünkü bazen tiyatro ya da sahne sanatları dergilerinde, hele de günlük gazetelerde yazı yayınlatmak için ciddi bir mücadele yürütmek durumunda kalabiliyorsunuz. Bu mecralarda önemli konumları tutmuş tanıdıklarınızın olması gerekiyor; onay aldığınızda da yazıları kısaltmanız, eleştirel bölümden çok tanıtım bölümüne ağırlık vermeniz…vb. talep edilebiliyor. Hatta bazen yazınız onaylanıyor ancak Türkiye’deki yüksek siyaset gündemlerinin sürekli değişmesi yüzünden sıra bir türlü dansa gelemiyor; siz de günlerce bekletildiği için eskimeye yüz tutan yazınızı geri çekmek durumunda kalıyorsunuz.

Günümüzde dans seyretmeyi ve yazı yazmayı seven birkaç meraklı, az sayıda koreograf ve zaten az sayıda olan dans akademisyeni, çok da sürekli olmayan bir biçimde yazı üretiyor. Geçmişte yazı yazan birçok kişi de Türkiye’de eleştiri kültürünün oluşmadığından yakınarak bu işten vazgeçtiğini söylüyor. Konservatuarlarda ders veren bazı hocalar yazı üretimini desteklemek için öğrencilere ödevler veriyor; belki birkaç genç bu işi sever de yazmaya devam eder diye düşünüyor. Çağdaş Gösteri Sanatları Girişimi (çgsg) ve Bimeras gibi oluşumlar da, bu alanda üretimi teşvik etmek üzere çalıştaylar düzenliyor.

Kısacası Türkiye’de dans alanında metinsel üretim çok yaygınlaşmış durumda değil. Böylesi bir ortamda da, dans eleştirisi alanında profesyonelleşmenin hayali bile kurulamıyor. İki sene önce ImPulsTanz’da, en çok bu işten ekmek kazanan insanlar gördüğümde şaşırmıştım. ABD’de ve Avrupa’da dans yazarları(5) günlük gazetelerde, performans sanatları dergilerinde kısa tanıtım ve değerlendirme yazıları yazarak geçimlerini sağlıyorlardı. Hatta bazıları ünlü koreografların yaratım süreçlerine katılıyor, onlara dramatujik destek sunuyor, bu süreçleri kayda geçirip, sonra da kitap olarak yayınlayabiliyorlardı. Gerçekten hayal etmesi bile güzel. Türkiye’de dans yazısı yazmanın, dans kitabı yayınlamanın, kitap çevirmenin yaygınlaşmasını, bu tür işlerin geçim kapısı olabilmesini sağlamamız gerekiyor. Bence “Kritik Çaba” işte bu yüzden de, hem eleştirel hem de “kritik” bir çaba.

NOTLAR:
1- Bu sürece dair izlenimlerimi şu yazıda toparlamaya çalışmıştım: ttp://www.bgst.org/dans/arastirma.asp?id=3&bn=1&righthtml=impulsTanz
2- Kısmen Avrupa Birliği Kültür Komisyonu tarafından desteklenen beş yıllık bir proje olan “Jardin d’Europe”un on adet Avrupalı ortağı var: Ultima Vez (BE), CCN Montpellier (FR), Workshop Foundation (HU), Lokomotiva (MK), Station (RS), 4Culture (RO), Cullberg Ballet (SE), Bimeras Kültür Vakfı (TR), Southbank Centre (UK), danceWEB (AT).
3- http://www.idans.info/2010/index.php?Festival=idans04&Application=ticket&Engine=Show2&Id2=2&Language=tr.
Ayrıntılı bilgi için bkz. http://www.jardindeurope.eu/index.php?id=48
4- Haziran 2010’da Radikal gazetesinde Serhan Bali, Dr. İlke Boran ve Cem Erciyes arasında müzik eleştirisi üzerine bir tartışma yürümüştü. Ben de dans alanında da bu tür bir tartışma yapılabilecek kadar yazılı üretim olmasını hayal etmiştim…
5- “Dans eleştirmeni” demekten imtina ediyorum; kısmen bu işin iktidarla ilişkisini sorunsallaştırdığım, kısmen de Türkiye’de nasıl bir tanımlama yapılabileceğinden emin olamadığım için.