Berna Kurt, 16 Aralık 2012
Ziya Azazi, gösterilerini izlemek, atölyelerine katılmak istediğim bir
dansçı. Fırsatım olamadı; uzaktan takip ettim, internetten, video’lardan,
yazılardan… Yıllar önce Taksim’de, ÇATI’nın düzenlediği bir etkinlikte Zeynep
Günsür Yeşil Üzümler yıllarını, o
dönemin video’ları eşliğinde paylaştığında kazınmıştı zihnime. O zamanlar babaannesinin
Arapça hikâyesini sahneye taşıyan bir dansçıydı… Sonraları da inanç esaslı bir
dans geleneğini temel alarak çağdaş koreografi yapan bir dansçı… Yolu bir dönem
Mustafa Kaplan, Zeynep Günsür, Emre Koyuncuoğlu gibi sanatçılarla kesişen,
sonra kendi yolunu bulan bir koreograf…
Yıllar geçti, tam da uygun bir zamanıma denk geldi bu seferki Türkiye seyahati;
hem de iyice yakınlarıma geldi. Gösterisini yine izleyemeyecektim ama sunumu
kaçırmak olmazdı. Azazi, 17 Aralık’taki gösterisinin birkaç gün öncesinde, İstanbul
Kültür Üniversitesi’nde deneyimlerini, çalışmalarını, yaklaşımını paylaştı bizlerle.
12.12.2012’ye (!) rastladığı için bir sürü etkinlikle çakışmış; hedeflendiği
gibi atölye yerine bir sunuma dönüşmüştü bu etkinlik. Beklenenden uzun sürdü:
iki yerine, üç saat. Ve bu süre içerisinde, sanatçının sufizm yaklaşımına ve sanatsal
çalışmalarına aşina olduk; kendisine sorular sorduk, tartışma yürüttük.
Sanatçının, Sufizm anlayışını tarihsel, toplumsal ve coğrafi bağlamlara
oturtması; kültürlerin, kimliklerin ve inanç biçimlerinin…vd. ortaklığını
vurgulayan çoğulcu bir perspektif sunması; kişisel deneyimleri de bu tür bir
çerçeve içerisinden değerlendirmesi dikkatimi çekti. Maddenin evrendeki
süreksizliğini vurgulayan Azazi, “tanımlanmış “izm”lere ait olmadığını, “zihin
açıklığı”na önem verdiğini ifade etti. ‘O’na gitmenin, bilmenin ve olmanın
önemini vurgularken, ‘O’nun tanımının da kişiden kişiye değişeceğini belirtti.
Korkudan yasaklar koymanın, sahiplenme ya da kendine mal etmenin yarattığı
sorunlardan bahsetti. İslami coğrafyanın ve Türklerin sahiplendiği Mevlana’nın
bu sınırların çok ötesine çıktığını vurguladı. Müslümanlık, Hıristiyanlık,
Yahudilik, Hinduizm, Budizm, Şamanizm ve Zerdüştlük’ün ortak noktalarından
bahsetti.
Bu sunum ile gösteri, şeb’i arus törenleriyle eş zamanlı olarak
gerçekleştirildiği ve ilanlarda “sufizm” teması öne çıkarıldığı için,
sanatçının oldukça materyalist sayılabilecek açıklamalarına şaşırdığımı itiraf
etmeliyim. Farklı kültürlerin, inançların, milletlerin buluştuğu Antakya’nın
bir kasabasında doğan ve yaz tatillerini doğayla iç içe bir köyde geçiren sanatçı,
90’lı yılların başında İstanbul’a, İTÜ Maden Fakültesi’nde okumaya gelmiş. Köyde
ağaçlara tırmanarak, çıplak ayaklarıyla tarlalarda dolaşarak başladığı fiziksel
eğitim, üniversitede tesadüfen katıldığı seçmeli jimnastik dersleri ve dans
çalışmalarıyla devam etmiş. Daha sonra Viyana’da şekillenen deneyimleri,
kendisini Batı’dan aldığı dans formasyonun ötesinde, kendi dilini ve kendi
dansını şekillendirmeye götürmüş.(1) Başlangıçta, vize ve pasaport sorunları
yaşayan, Avusturya’ya hiç de kolay kabul edilmeyen dansçı, bir süre sonra bu
ülkeyi uluslararası platformlarda temsil eder hale gelmiş. Aynı şekilde, “dönen
adam” ya da “derviş” olarak ünlendikçe, bazı mütedeyyin kesimlerin tepkilerine
maruz kalmış ama bugün şeb’i arus törenlerine dahil edilir hale gelmiş. Sunum
sonrasındaki tartışma bölümünde, kendisine Mevlevi ve/ya Sufi geleneğinin
taşıyıcılarının tepkilerini sordum. Benim “otantikçi” ya da “muhafazakâr”
olarak tarif ettiğim kesimlerin ciddi tepkileriyle karşılaştığını ama zamanla
çalışmalarını takdir eden Mevlevi dedelerinin de ortaya çıktığını ve kabul
gördüğünü aktardı.
Kendisine, çağdaş dans festivali ImPulsTanz’ın
düzenlendiği Viyana’da yaşayan bir koreograf olarak, günümüz çağdaş dans
ortamına, hakim eğilimlere yönelik düşüncelerini de sordum. Alışılageldik sunum
biçimlerini, dans ve hareket tanımlarını sorgulayan işlerin “dans” ve
“bedensellik”i dışlayan sonuçlara vardığını ifade eden Azazi, bu tür işleri
sergileyen festivallerin “dans festivali” olarak sunulmaması gerektiğini ifade
etti. Sahne üzerindeki etkinliklerin en azından yarısının bedenle ilişkili
olması gerektiğini belirten sanatçı, kendi işlerinin fazlasıyla bedenselliğe
dayalı olduğunu vurguladı. Sunum sırasında gösterilerinden bölümler de
izlettiren Azazi, fiziksellik ve virtüozite düzeyi hayli yüksek işlerinde;
tekrar, farkındalık, ateş, görsel efektler, fiziksel enerji gibi unsurları
nasıl yorumladığını da aktardı.
Azazi bir süre daha İstanbul’da. 17 Aralık Pazartesi günü, saat 20.00’de,
İstanbul Kültür Üniversitesi’nde Burhan Öcal’la birlikte sahneye çıkacak. Daha
sonra da, 21-23 Aralık tarihleri arasında Dancentrum’da Deneysel Dönüş Atölyesi
düzenleyecek. Ayrıntılı bilgi için bkz: http://www.dancentrum.com/?p=37&hid=2011.
NOT:
(1) Sanatçının hayatına
dair daha ayrıntılı bilgi için: http://www.dancentrum.com/?p=37&hid=2011.