Berna Kurt
Boğaziçi
yollarındayım… Önce eski dostlarla, eski bir mekȃnda buluşma, sonraki istikamet
Garanti Kültür Merkezi… BÜFK’ün son gösterisini seyredeceğiz. Biletimizi
alıyoruz, program dergisi peşine düşüyoruz. Tanıdıklar, eski-yeni çalışma
arkadaşları, yepyeni yüzler… Nereden seyretsek? Yerimiz çok önde, aslında aksiyonları
daha iyi görürüz? Yok, biz yine arkalara geçelim, arkadaşlarımızın yanına.
Gösteri başlıyor…
Biz
seyircilerin arasından geçe geçe iniyorlar sahneye, sürpriz ve dinamik bir
başlangıç... Aynı dinamizm gösteri sonuna kadar sürüyor. Sahne geçişlerinde
aksamayan bir akış ve atmosfer var. Yıllar önce bizim de –aynı kulübün eski
kuşaklarının da- denemek istediği bir fikri hayata geçirmişler; çok da güzel
olmuş: farklı bölgelerin dans ve müzik gelenekleri arasındaki geçişkenlikleri
vurgulamışlar. 90’lı yılların ortalarından bu yana sergilenen BÜFK
gösterilerinin çoğunda olduğu gibi sahne sahne bölünmeyen, baştan sona hiç kesilmeden
akan bir gösteri formatı oluşturmuşlar. 2000’li yılların başlarında denenen sahneleme
formatlarının yansımaları da var gösteride -belli bölgelere, dans-müzik geleneklerine…vd.
yönelik araştırmalar sonucu ortaya çıkan video kayıtları, bu araştırma sonuçlarını
yansıtan kapsamlı program dergileri, ayrıntılı yerel tavır çalışmalarının
sonuçları…vb. O yıllarda kültürel çoğulculuk, çokkültürlülük temalı tartışmalar
dönemin konjonktürel dönüşümüyle bağlantılandırılmış; BÜFK gösterilerinin bu
çerçevede sanatsal ve politik olarak nerede durduğu mercek altına alınmıştı.
Nihayetinde, farklı bölgeleri bir arada “temsil” eden “öbek” formunu terk etme
ve alan araştırmalarına yönelme, dans-müzik gelenekleri ve tavırları üzerine
daha kapsamlı çalışmalar yapma kararı alınmıştı. Belgesel formatının
geliştirilmesi, yerel dans ve müzik tavırlarının daha özenli bir şekilde
çalışılması da bu sürecin bir sonucuydu.(1)
Bu
yeni gösteri de, bahsi geçen dönemden sonra bir süreliğine terk edilen, ama son
birkaç senedir yeniden ağırlıklı olarak yürütülmeye başlanan alan
araştırmalarının sonuçlarını ortaya koyuyor. Yerel dans ve müzik tavırlarını
temel alan sahneler seyrediyoruz. Ancak sanırım bu tavırların üzerine daha da
çok gitmek, ayrıntılarda saklı güzellikleri ortaya çıkarabilecek bir icra
düzeyine ulaşmak için biraz daha fazla çaba sarf etmek gerekiyor.
İlk
kez sahnede tamamen gündelik kıyafetlerden oluşan ve gösteri akışı boyunca hiç
değiştirilmeyen kostümler kullanmışlar. Bu, BÜFK’ün dans ve müzik geleneklerini
“sahne ve gösteri sanatları” ya da “performans sanatları” çerçevesinde
sergilediği, -çoğu farklı bölgelerden gelse de- icracıların “şehirde” buluşan
insanlar olduğu ve bu geleneklerin “günümüzdeki” konumuyla da ilgilenildiği düşünüldüğünde,
son derece yerinde bir tercih. Yıllarca kalabalık bir kadronun kuliste
oluşturabileceği doğal karışıklıkları önleme ve kostüm değişimiyle bağlantılı
sorunları minimuma indirmeye çabalayan kişilerden biri olarak, kulisin ne kadar
huzurlu olduğunu tahmin edebiliyorumJ
Ancak bazı sahneleri izlerken, dansçı kostümlerinin hareketlerdeki dinamizmi yeterince
yansıtamadığını düşündüm; hem gündelik hem de hareketleri daha çok gösteren bir
tasarım hayal etmeye çalıştım?
Ben
her şeyden çok, gösterideki dinamizmi ve oluşturulan “ortak aksiyon”u sevdimJ Tabii, üretim sürecindeki
dinamiklerin, hatta kulisteki ilişkilerin sahneye yansıdığını düşünen, çalışma
sürecinin kendisini de önemseyen bir geleneğin taşıyıcısı olarak... Kulüp
üyeleri birlikte çalışmaktan ve sahneye çıkmaktan mutluymuş gibi geldi bana; gösteri
sonrasında merakımdan, çalışma sürecini yakından takip eden arkadaşlarıma bir
sürü soru sordum.
Her
zaman olduğu gibi, performanslarıyla dikkat çeken dansçı ve müzisyenler vardı sahnede.
Ama icracılar arasında sanatsal bir uçurum gözüme çarpmadı; bunu da çok değerli
buldum. Gösteri çıkışında benim gibi düşünmeyen arkadaşlarımla konuştum;
icracılık düzeylerinin daha çok zorlanabileceğini düşünen, gösteri dramaturjisinin
net olmadığını ifade eden…vd. Özellikle “dramatuji” meselesinin tartışmaya
değer olduğunu düşünüyorum. Bu minvalde, birkaç not düşerek(2) ve Ahmet
Saymadi’nin bianet’te yayımlanan görüşlerine(3) yer vererek bitirmek istiyorum:
“BÜFK Bahar adlı
gösteride Balkanlar’dan Mezopotamya’ya kardeşliğin, kültürlerin ortak
yanlarının izini sürmüş, izleri de bulmuş. Benim son demlerine yetiştiğim eski
Diyarbakır düğünlerinde çalınan cümbüş, keman, gırnata, keman, darbukayla icra
edilen Diyarbakır musikisi ile Makedonya’da görülen “calgija” adı verilen
incesaz (ud, keman, kanun tef, darbuka) enstrümanlarla icra edilen şehir
müziği ile bağlarını keşfetmişler. Birbirlerinden sadece ¨ulus devlet¨ kadar
uzak olan bu coğrafyalar arasındaki ortaklıklar dikkatlerini çekmiş.
Gösteri
boyunca arka fonda Üsküp ve Diyarbekir görüntüleri akıyor, Üsküp’ten ve
Diyarbekir’den birileri konuşuyor; düğünleri, kutlamaları, bahar bayramlarını
anlatıyorlar. Coğrafyalar farklı, anlatılanlar aynı... Folklorik danslar çok
benzer, bir Elazığ türküsünden Arnavut türküsüne nasıl geçildiğini gösteriyi
izleyen kimse anlamıyor, sözlerin farklı dillerde oluşundan anlıyoruz bunu.
Kutlamaların da sadece adı değişiyor, bir yerde hampartsum, diğerinde
hıdrellez, başka yerde newroz...
Gösteriyi bitirenler kaç yıldır baharın
kutlanmadığı Suriye’yi Fairuz’un ¨Nassam Alayna El Hawa¨ şarkısıyla
selamladılar. Suriye’de de baharın kutlanmasını dileyerek bitirdiler.
Dileklerini paylaşmamak mümkün mü?”
NOTLAR:
(1) 60’lı yılların
sonlarından bu yana biçimlenen BÜFK geleneği, -geniş çerçevede tarihsel,
toplumsal ve sanatsal değişim, kulüp özelinde de farklı kuşakların değişen
öncelikleri doğrultusunda- dönüşüm geçirse de, her zaman Türkiye’deki “halk
oyunları piyasası” içinde “farklı” bir konuma işaret ediyor. Kulüp üyelerinin
faaliyet yürüttüğü alanları, kendi çalışma ve üretim biçimlerini sürekli sorgulama
alışkanlığı, hem çalışma ortamları ile sanatsal üretimlere hem de Folklora Doğru dergisine yansıyor.
Dergi, kulübün tarihsel gelişimi içinde bu “farklılık”ın farklı tanımlanma
biçimlerine yönelik verilerle dolu.
(2) Dramaturji aslında çok kapsamlı bir araştırma konusu.
Sanatsal dramaturjiye yönelik çoğu tartışma, tiyatro literatürünün metin
analizi merkezli kaynakları üzerinden yapılıyor. Dans ve müzik çalışmalarını
değerlendirirken ise, sahnedekilerin “ne söylemek istediği”ne ya da daha kaba
bir ifadeyle “iletmek istediği mesaja” odaklanmak yetersiz kalıyor (tabii bu
tür bir içerik ya da mesaj kaygısı olmayabilir; ama varsa da, bunları “seyirci
dramaturjisi”nin bir parçası olarak değerlendirmek mümkün). Sadece dans
özelinde bile; hareket seçimlerinizden icra biçiminize, “kadın”sı ve “erkek”si
olduğu iddia edilen tavırları ters yüz etme hallerinize, hangi farklı hareket
üsluplarından ve tekniklerinden etkilendiğinize…vd. dair birçok şeyi “hareket
dramaturjisi” bağlamında değerlendirebilirsiniz. Belli bir sanatsal üslup
oluşturma aşamasındaki estetik tercihlerin
de dramaturjik yöneliminizi biçimlendirdiğini unutmamak gerekiyor.
(3) Ahmet Saymadi, “Üsküp’ten Diyarbekir’e Bahar”, 25
Mayıs 2013, http://bianet.org/biamag/toplum/146904-uskup-ten-diyarbekir-e-bahar.