23 Nisan 2010 Cuma

Ses/Beden/İmge ve Çağrışımlar[1]

Berna Kurt, 24 Kasım 2009

23 Kasım akşamı, garajistanbul’da düzenlenen “Namus Oyunları” festivali çerçevesinde, Almanya’dan gelen TheatronToKosmo grubunun dans-video gösterisi Transmedial Intercultural’ı izledik. İmgesel bir anlatımın öne çıktığı bu dans/müzik/video/resim oyunu, bir çeşit çağrışımsal yolculuğa çıkardı seyircileri.

trans Medial
kaynak: http://aktif.tr.msn.com/etkinlik/article.aspx?cp-documentid=151012981

Çağrışımların kaynaklarına/aracılarına bakarsak: sahnenin solunda kayıt müziği yönlendiren, zaman zaman flüt ve kemanla eşlik de eden bir müzisyen; ortada beyaz, büyük bir projeksiyon perdesi ve üzerine yansıtılan resimler, çizimler, canlı görüntüler; perdenin önünde de dans eden bir kadın icracı... Bu üç unsurun hem birbiriyle etkileşim içinde var olduğunu, hem de belli anlarda birine odaklanabilmemizi sağlayacak şekilde bağımsız kurgulandığını söyleyebiliriz. Çoğu zaman özellikle müzik ve dans ortak bir ritmi ve duyguyu paylaşıyor; müziğin geriliminin arttığı yerde dansçı da bedeni ve jestleriyle buna karşılık veriyor; resim veya video da bu sürece dahil oluyor, arka fondaki görüntülerin akışı da hızlanıyor. Belli anlarda dansçı yüzünü perdeye dönüp görüntülerle doğrudan etkileşime de geçebiliyor. Nihayetinde farklı sanatsal disiplinlerin, farklı ifade biçimlerinin ortaya çıkardığı imgeler birlikte çeşitleniyor, bazen bütünleşiyor ve yeni çağrışımlara zemin hazırlıyor.

Dansçı Eva-Maria Kagermann gösteri boyunca işlevsel bir tasarıma sahip (beyaz ve siyah) iki kostüm giyiyor. Beyaz kostümün bir parçası bazen örtü, bazen şal, bazen başörtüsü haline geliyor. Dansçı, farklı kadın/insan bedenlerini tek bedende yansıtan, bir kimlikten diğerine geçen, çoğul ve çelişkili kimlikleri cisimlendiren bir icracı konumunda. Alman dışavurumcu dans geleneğinden beslenen jestleri, farklı kültürlerin ibadet ritüelleriyle, doğrudan benzetmeci (silah, dua…vb) jestlerle, Hint, Uzakdoğu, Mısır danslarının üst beden kullanımlarıyla birleşiyor.

Arka fona yansıtılan -“T”arih’e adını yazdıran, yine büyük dünya “S”iyasetini belirleyen- siyasetçilerin/din adamlarının/liderlerin (George Bush, Usame Bin Ladin, Mahatma Gandi, Adolf Hitler, Fidel Castro, Berlusconi, Papa….vd.) zaman zaman poplaştırılmış fotoğrafları ve hemen ardından gelen upuzun, ipince topuklu pespembe bir çift ayakkabı görüntüsü… Tüm dünyada demokrasi adına işlenen cinayetler, farklı siyasetler adına harekete geçen bedenler, militarist/cinsiyetçi bir sistemde devinen ve eyleyen, bir şekilde var olmaya çalışan kadınlar/erkekler…

Derken daha somut ve net bir coğrafyaya doğru yola çıkıyoruz. Japonya sokaklarında çekilmiş fotoğrafların ve canlı görüntülerin önünde upuzun, takma siyah kollarla yapılan dans bölümü de farklı çağrışımlar uyandırıyor. Dansçı bu kostümden yavaşça sıyrılıyor; arka fona yansıyan kendi fotoğrafının önünde, siyah kostümüyle tezat bir görüntü oluşturuyor. Çelişkili kimlikler, karşıtlıklar, gerilim, çatışma, yeniden doğuş, huzur ve aydınlanma… Tek bedenden yansıyan farklı durumlar, haller, oluşlar…

Tüm bu çağrışımlar gösteri sonrası yapılan söyleşide belli karşılıklar da buluyor. Katharina Otte-Varolgil grubun video, dans, müzik ve resmi birleştiren işlerinde heykelimsi bir bedensel kullanımının; modern ve/ya çağdaş dans tekniklerinin sınırlarından uzak, içsel olanın ifadesini (dışavurumunu) temel alan bir hareket yorumunun ön plana çıktığını ifade ediyor. Dansçı Kagermann Mary Wigman, Gret Palucca, Dore Hoyer çizgisini takip ederek Alman dışavurumcu dans geleneği “ausdruckstanz”ı yorumluyor ve bunu farklı coğrafyalarda temas kurduğu diğer hareket türleriyle birleştiriyor. Sürekli ifade edilen, bir anlamda anahtar kavram “fusion”. Farklı sanat disiplinlerini, aynı disiplin içinde de farklı gelenekleri iç içe geçirmek/kaynaştırmak/birleştirmek arayışı sahnede de karşılık buluyor.

Otte-Varolgil, gittikleri yerlerle bütünleşmeye, buralardaki yaşamları gözlemlemeye çalıştıklarını ifade ediyor. Buralara turistik bir tüketim nesnesi olarak yaklaşmamaya, Mc Donalds hazırcılığına düşmemeye, yani “hazır ürün” alıp doyup gitmemeye çalıştıklarını vurguluyor. Bu uzak diyarlardaki deneyimlerini, müzik/beden/resimle dile getirmeye çalışıyorlar. Farklı bağlamlarda değişen insani koşulları, yaşanmışlıkları -kendi ifadeleriyle “insan varoluş(lar)ının esrarını”- araştırıyor ve anlatıyorlar…

[1] Bu yazı, Namus Oyunları çerçevesinde 2 günde bir çıkarılan fanzinde yayınlanmıştır.